Artık ünlüyüm!
Yatağımda uzanmış boş boş tavana bakıyordum.Saat daha beşti
ve ben uyanıktım.Kafamı çevirip Hei Ryung’a baktım.Uyurken bile
gülümsüyordu.Acaba onu bu kadar mutlu edecek ne görüyordu?Hei Ryung ile hem oda
arkadaşı hem de iyi arkadaştık ama onun hakkında pek fazla şey bilmezdim.Hei
Ryung nasıl diyeyim sanki biraz kapalı kutu gibiydi.Evet bazı şeyleri bana
anlatırdı ama her şeyi değil.Mesela "Andong Hahoe" adlı bir köyden gelmişti.Acaba anne ve babası ne iş yapıyordu ya da herhangi bir
kardeşi var mıydı?Ne zaman sormaya çalışsam bu gibi durumlarda konuyu
değiştirirdi.Ben de onu sıkmamak için hiç farketmemiş gibi yapardım ama deli
gibi merak ediyordum işte!Şimdi hatırladım da ben her yaz Türkiye’ye geri
dönmek için bavulumu hazırlarken onun
hiç bavul hazırladığını görmemiştim.Aslında iki senedir aynı odada kalmamıza
rağmen onu hiç ziyaret eden de olmamıştı.Sanırım ailesiyle problemleri vardı,
bu yüzden bu konuda konuşmak istemiyordu.
Alarmın sesi…Aman
Allah’ım yine uyuyakalmışım.Ama bu sefer sorun yapmadan kalkacağım ve Hei
Ryung’ı ben uyandırıp onu şaşırtacağım…
Başımı kaldırdığımda Hei Ryung yerinde yoktu.Benim aksime
derli toplu bir kız olduğu için yatağını bile toplamıştı.Nerede bu kız diye düşünürken birden odaya girip “Bu gün erkencisin
beraber kahvaltı yapalım diye kahvaltı hazırladım” dedi.Sanırım dünkü olay yüzünden
hala üzgün hissediyordu.Aslında hiç belli etmesem de hala ona kızgındım ama
yine de onu üzmek istemiyordum.Havluyu omzuma attım ve elimi yüzümü yıkamak
için odadan çıktım.Lavaboya gitmek için uzun bir koridoru yürümek
zorundaydım.Kaldığım yer nasıl diyeyim, apart tarzı bir yerdi-upuzun bir koridor
boyunca sıralanmış iki kişilik odalar, tuvalet-banyo ve mutfaktan oluşuyordu-.Koridorda
yürürken herkes bana bakarak fısıldaşıyordu.Aslında bu tip şeylere
alışkındım.Geldiğim ilk günden beri bu böyleydi.Çünkü onlardan
farklıydım;farklı bir dil farklı bir görünüş…Ama bu seferki öyle değildi,
ellerindeki dergilere bakıp fısıldıyorlardı.Kafamı yere eğerek odama geri
döndüm.Hei Ryung endişeli bir şekilde bana bakarken, masanın üstündeki dergiye
göz attım.
Bu da neydi böyle!Derginin ilk sayfasında aptal Kwang Ho ve ben vardım.O yine o aptal gülümsemesini takınmış ve bana doğru eğilmişti,benim suratımın ifadesi neydi öyle!Şaşırmış bir şekilde ona bakarken fotoğraflanmıştım.Evet bu resim o aptalın bana dediği o cümleden sonra “Hala aptal gibi yerde durmayı mı düşünüyorsun?" Allah’ım delireceğim!O aptalı öldürmek istiyorum!
Dergiyi alıp çöpe fırlattım.Bir iki dakika çöpün başında bekledikten sonra aptal bir gülümseme takınıp “Hadi kahvaltı yapmıyor muyuz,derse geç kalacağız”dedim.Hei Ryung endişeli bir şekilde bana bakıyordu.
Bu da neydi böyle!Derginin ilk sayfasında aptal Kwang Ho ve ben vardım.O yine o aptal gülümsemesini takınmış ve bana doğru eğilmişti,benim suratımın ifadesi neydi öyle!Şaşırmış bir şekilde ona bakarken fotoğraflanmıştım.Evet bu resim o aptalın bana dediği o cümleden sonra “Hala aptal gibi yerde durmayı mı düşünüyorsun?" Allah’ım delireceğim!O aptalı öldürmek istiyorum!
Dergiyi alıp çöpe fırlattım.Bir iki dakika çöpün başında bekledikten sonra aptal bir gülümseme takınıp “Hadi kahvaltı yapmıyor muyuz,derse geç kalacağız”dedim.Hei Ryung endişeli bir şekilde bana bakıyordu.
Allah’ım hiçbir şey
söylemesin yoksa sinirden ağlayacağım.
Başımı kaldırmadan kahvaltıya odaklandım ve Hei Ryung
konuşmadı.O bu gibi durumlarda susması gerektiğini bilirdi.Eğer konuşursa
ağlayacağımı da…Beni çok iyi tanırdı her ne kadar ben onu tanımasam da…
Okula geldiğimizde herkesin elinde yine o aptal dergi vardı.Birisi bunları ücretsiz mi dağıtıyordu ki!Ama bu sefer hiçbir şekilde aptal bir tepki vermeyeceğim, hiçbir şekilde kendimi ikinci kez rezil etmeyeceğim!
Kafamda bu cümleleri sıralayıp durdum.Hiç
kimse benim güçsüz yönünü görmemeliydi.Ama Hei Ryung her şeyin farkındaydı, hala büyük bir tedirginlikle yüzüme bakıyordu.Durdum ve ona kocaman bir
gülümsemeyle “Hadi derse geç kalıyoruz!”
dedim.
Sınıfa girdiğimizde herkesin yüzü bana doğru çevrilmişti.Bazı bakışlar sanki benden nefret ediyormuş gibi beni baştan sona süzüyordu, bazıları ise gıptayla bana bakıyorlardı ve ben hiçbir tepki vermeden yerime oturdum, Hei Ryung da yan tarafıma… Çok geçmeden yanımıza Bong Cha, elinde o aptal dergiyle geldi ve ön sırama oturdu.Heyecanla dergideki resmi gösteriyor ve ne kadar şanslı olduğumdan bahsediyordu.Bunun neresi şanstı ki!
Kızgınlığımı belli etmemek için sürekli gülümseyip umurumda olmadığını söylüyordum.Aslında umurumdaydı !O aptala bir gün bir yerde dersini verecektim!
Sınıfa girdiğimizde herkesin yüzü bana doğru çevrilmişti.Bazı bakışlar sanki benden nefret ediyormuş gibi beni baştan sona süzüyordu, bazıları ise gıptayla bana bakıyorlardı ve ben hiçbir tepki vermeden yerime oturdum, Hei Ryung da yan tarafıma… Çok geçmeden yanımıza Bong Cha, elinde o aptal dergiyle geldi ve ön sırama oturdu.Heyecanla dergideki resmi gösteriyor ve ne kadar şanslı olduğumdan bahsediyordu.Bunun neresi şanstı ki!
Kızgınlığımı belli etmemek için sürekli gülümseyip umurumda olmadığını söylüyordum.Aslında umurumdaydı !O aptala bir gün bir yerde dersini verecektim!
Offf Bong Cha artık sus yoksa…
Kafamdaki bu cümle ön sıra arkadaşımın gelmesiyle asılı kalmıştı.Bu Young
Nam’dı;sınıfın en zeki ve yakışıklısı…Aslında görünüş olarak tam da Güzel Sanatlar Fakültesine uygundu.Eğer o fakültede olsaydı kesinlikle bir idol olurdu, yüzüne
bakınca insanın içinde hayranlık uyandırıyordu.Evet ona hayrandım ama öyle aşk
falan değildi bu…Yakışıklıydı ve çekiciydi o kadar!İki senedir aynı sınıfta
olmamıza rağmen mecbur kalmadıkça hiç konuşmamıştık, ona aşık olmam fazlasıyla
acınası olurdu.Evet evet aşık değildim hepsi hayranlıktı o kadar!
Ama ona minnettardım; gelmesi Bong Cha’nın susmasına yetmişti.
Bu çocuk sürekli sinirimi bozmak zorunda mıydı?Nefes alıyor olması bile ondan nefret etmeme yeter!
İlk ders arası verilmişti bile ve herkes fısıldaşmaya kaldıkları yerden devam ediyordu.Bunlara ek olarak bir de Bong Cha vardı
tabi…Yaklaşık bir saat önceki konuşmasındaki heyecanından hiçbir şey
kaybetmemişti.Sürekli olarak ne kadar şanslı olduğumu ve herkesin beni kıskandığını
söylüyordu.Hem de tam önümde Young Nam otururken!Fazlasıyla acınasıydı bu durum…Ama
bu sadece benim açımdan böyleydi.Young Nam’ı alakadar eden hiçbir şey
yoktu.Zaten Bong Cha’nın gürültüsüne dayanamayıp çok geçmeden sınıftan ayrılmıştı.Haklıydı
da!Arkadaşı olduğum halde ben bile Bong Cha’nın dediklerini tam olarak
dinlemiyordum.
Kafamı sıkıntılı bir biçimde Hei Ryung’a çevirdim.O olay
nedeniyle hala üzgün olduğu yüzünden
okunuyordu.Gülümseyerek
“Uykum geldi, hadi kendimize gelmek için bir kahve
içelim” dedim.
Bong Cha, çoktan bir başkası ile sohbete dalmıştı ve açıkçası bu
da benim işime gelmişti.Bong Cha’yı seviyordum evet ama sürekli sorular sorması
da beni yormuyor değildi.Kısa süreli bir sessizliğe ihtiyacım vardı.
Fakat sessizlik düşündüğümden de daha fazla uzun sürdü.Hei
Ryung, ağzını açıp tek bir kelime bile etmedi.Çok konuşmak onun tarzı değildi,
tabi böyle susmak da…Kahvelerimizi alıp masalara oturunca sessizliği ben
bozdum:
“Hei Ryung, iyi misin?”
Hei Ryung, üzgün ifadesini yok ederek hafifçe gülümsedi ve:
“O soruyu ben sormalıyım, bugünkü yaşananlardan sonra…Göz
önünde olmayı sevmediğini çok iyi biliyorum, keşke seni orada bırakmasaydım.Tüm
bunlar…”
“Önemli değil.Yaşandı, oldu ve bitti.Üzülmenin anlamı yok.Şimdi
sadece kocaman gülümse!”diyerek kocaman sırıttım ve böylelikle Hei Ryung’ın gülümsemesi de
artmıştı.Kesinlikle ona gülümsemek, somurtmaktan daha çok yakışıyordu.Ortamın
yumuşaması beni kendime getirmişti.Fakat bu
huzur da çok sürmemişti.Neden mi?Aptal Kwang Ho elinde bir dergi ve
yanında üç kızla oturduğumuz masanın başında bitmişti bile...Her zamanki ukala
tavrıyla:
“Bakın bakalım kimler de buralardaymış?Sen o yere düşen ve
bir türlü kalkmayan aptal kız değil misin?Kendini şanslı saymalısın, sayemde
ünlü oldun!” diyerek küçümser gülümsemesini takınmıştı yine.
Bu çocuk sürekli sinirimi bozmak zorunda mıydı?Nefes alıyor olması bile ondan nefret etmeme yeter!
Bir süre duraksadıktan ve şaşkınlığımı üzerimden attıktan sonra, gülümseyerek yavaş yavaş ona
yaklaşmaya başladım.Kwang Ho'nun ukala gülümsemesi ona yaklaştıkça yüzünden kayboluyordu, ne yapacağımı tam olarak kestirememişti.İyice yaklaştıktan sonra durdum,bir-iki saniye gözlerinin içine baktıktan sonra yavaşça parmak uçlarımda yükseldim ve sol elimi onun yüzüne koydum.Kwang Ho şaşırmış bir şekilde kızarmaya başlamıştı.Gülümsememi biraz daha artırdım ve elimdeki kahve dolu
bardağı başından aşağı boşalttım.
Bu sefer donup kalan Kwang Ho ve arkadaşları olmuştu ve tabi kazanan da ben… Gülümsememi hiç
bozmadan Hei Ryung’a döndüm
“Hadi gidelim, derse geç kalıyoruz”
wooooww süper bir bölüm dahaaa heyecanla neni bölümü bekliyoruz :)
YanıtlaSilbeğenmene çok sevindim:)
SilHeeeey bunu sevdim pislik işte oh olsun:D karşılaştıkları mekanı daha çok anlatmanı isterdim ama bir de fakülte dışı bir mekan sanırım oraya kadar giderken o en yakın arkadaşın suskunluğu falan daha güzel açıklanabilirdi. Burnumu sokuyormuş gibi olmak istemem ama daha iyisini yapabileceğini bildiğimden söylemek istedim sadece. Hoop öteki bölümee :):)
YanıtlaSilaslında karşılaştıkları bölüm kampüsün içi, kampüsü çok büyük hayal ettim ve bunu yazmamışım,şu an farkettim:))betimleme konusunda gerçekten çok kötüyüm, bağlayamıyorum gibi geliyor hikayeyi hatta o yüzden karakter özelliklerini en başta verdim:)ama bundan sonra daha çok dikkat edeceğim :)
SilYoo betimlemelerin kötü değil kesinlikle duygu betimlerin özellikle çok iyi o içten konuşmaları çok iyi başarmışsın.Sınıf betimlemen ve karakter betimlemelerin de oldukça iyi ama sadece bu bölümde bir kopukluk yaşandığını hissettim onu da üçüncü bölümde toparlamışsın zaten ilk bölümler çok iyi gidiyor dediğim gibi bekleniyorsunuz efenim pek heyecanlıyım 4. bölüm için :))
Siltamam canım en kısa zamanda düzenleyip yayınlayacağım yeni bölümü:)
SilÇok güzel gidiyor :) Bana bölümler kısa gibi geldi .s
YanıtlaSilEvet ilk bölümler kısa, inşallah sonrakiler uzun olacak :)
Sil